Başbakan Yardımcısı Arınç, yurtdışındaki eğitim kurumlarına ilişkin, kurulacak sistemin kamu desteğinde ama sivil bir yapılanma ve mutlaka bir vakıf olacağını söyledi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakanlık Merkez Bina'da, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından, gazetecilere açıklamalarda bulundu.
Toplantıda, Başbakan Davutoğlu’nun geçen hafta yurtiçinde yaptığı ziyaretler, katıldığı kongrelerin değerlendirildiğini belirten Arınç, yurtiçindeki bu çalışmaların başarılı ve verimli olduğu konusunda Bakanlar Kurulunda bir mutabakat oluştuğunu ifade etti.
TBMM çalışmaları hakkında, Bakanlar Kuruluna bilgi sunulduğunu kaydeden Arınç, "Yarın, bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetlerine Aden Körfez'inde görev yapmasıyla ilgili bir tezkeremiz öncelikle görüşülecektir" bilgisini verdi.
TBMM'de, daha sonra Maden Kanunu'nda geri kalan sürelerin tamamlanacağını anlatan Arınç, şöyle devam etti:
"Ondan sonra da eğer kabul ederse TBMM gündemine bu iç güvenlik paketi dediğimiz, daha doğrusu emniyet teşkilatımızı ilgilendiren bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına yönelik kanun tasarımız görüşülmeye başlanacaktır. Onun bitirilmesini amaçlıyoruz. Gündem içerisinde, bu kanunun bir an önce yasalaşmasını arzu ediyoruz."
Kötü hava şartlarına karşı tedbir alındı
Arınç, toplantıda, bazı bölgelerde etkili olan lodos ve su baskınlarının da ele alındığını belirterek, şunları kaydetti:
“Son günlerde yaşanan lodos ve su baskınları, bunların getirdiği adeta afet haline dönüşmüş kötü hava şartları da gündemimizdeydi. Maalesef sadece Bursa’da, 3 yurttaşımız hayatını kaybetti. Balıkesir, belki başka illerimizde de hayatını kaybeden, yaralanan oldu. Kamu malları, özel mülkiyetler de zarar gördü, çatılar uçtu, sular bastı ve maalesef trafik felç haline geldi. Bundan dolayı çok üzgünüz. Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Yine bu tür afetin devam edebileceği endişesi, özellikle bazı bölgeler için, sağanak, aşırı yağışlar tehlikesine karşı da bütün valiliklerimiz, belediyelerimiz gerekli tedbirleri alıyorlar. Aziz milletimize bu vesileyle geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum, ölenlere rahmet diliyorum. Daha büyük zararlar oluşmaması için acilen alınması gereken tedbirlerin de yerine getirildiğini söylemek istiyorum."
Arınç, toplantıda ayrıca, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın, sosyal yardımlarla ilgili bazı projelere ilişkin sunum yaptığını, daha sonra da Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın da özellikle gençlere yönelik projelerin hayata geçirilmesi noktasında mevcut çalışmalarla ilgili Bakanlık sunumunu yaptığını bildirdi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın da yurtdışındaki okullarla ilgili yürütülen çalışmalar hakkında Bakanlar Kuruluna bilgi verdiğini ifade etti.
"Kuru üzüm dağıtımı Bakanlar Kurulu kararı haline getiriliyor"
Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, AK Parti Manisa İl Kongresi’nde, okullarda kuru üzüm dağıtımının yapılacağını açıkladığını anımsatarak, "Süt dağıtımı yaptığımız okullarımızda, kuru üzüm dağıtımının da yapılması Bakanlar Kurulu haline getiriliyor. İmzalanacak ve önümüzdeki süreçte gençlerimizin sağlıklı yetişebilmesi ve gıda takviyesi olarak da üzümden de yararlanılması konusunda Bakanlar Kurulu kararımız acilen çıkarılmış olacak" diye konuştu.
Yurtdışındaki eğitim kurumları
Bülent Arınç, Bakanlar Kurulunun ardından, bir gazetecinin, yurtdışındaki okullarla ilgili nihai bir karar verilip verilmediğine ilişkin sorusu üzerine, geçen haftaki kurulda bu konuda ön görüşmelerin yapıldığını ifade ettiğini söyledi, üç konuyu öncelikli olarak tasarladıklarını belirtti.
Yurtdışındaki farklı ülkelerde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı 66 okul bulunduğunu bildiren Arınç, birinci konunun, bunların çalışma şartlarının, eğitim kalitesinin daha da artırılması, fiziki şartlarının düzeltilmesi olduğunu anlattı. Arınç, ikincisi konunun, Türk okulları olarak bilinen ve dünyanın pek çok ülkesinde faaliyet gösteren okulların da şirket mi, dernek mi, vakıf mı, hangi şartlar altında çalışıyorsa çalışsın, Milli Eğitime veya kurulacak vakfa devredilmesi konusunda bir gelişme yaşanıp yaşanmayacağı olduğunu belirtti.
Arınç, üçüncü konunun ise bu ülkelerde yeni kurulacak sistem içerisinde yeni okulların, kursların veya burs imkanlarının verilmesinin sağlanıp sağlanmayacağı olduğunu aktararak, "Bunun gönüllülük ilkesine dayanması konusunda da bir mutabakat oluştuğunu ifade etmiştim. Bugünkü toplantımızda size müşahhas olarak sunacağım, 'Şöyle bir sistemi düşünüyoruz' şeklinde, dört dörtlük bir sunumu maalesef mümkün görmüyorum. Ancak şu konudaki kararlılığımızı tekrar ifade etmek isterim: Okullar konusunda yapabileceğimiz çalışmaların mutlaka elzem olduğunu, gerekli olduğunu, bunun Türkiye'nin menfaatleri açısından fevkalade açık ve yakın bir ihtiyaç olduğuna karar verdik" diye konuştu.
Ancak hukuk devleti olmanın ilkeleri içinde, bunun nasıl gerçekleştirilebileceğinin etraflı olarak düşünmek mecburiyetinde olduklarını söyleyen Arınç, şunları kaydetti:
"Şunu örnek vermek istiyorum: Geçtiğimiz toplantıdan sonra da açıkça ifade etmiştim, 'Yani biz kapattık, bu iş bitti.' Böyle bir mantığın dünyanın hiçbir ülkesinde geçerli olmadığını bilmenizi isterim. Bir şirket olarak, ticari faaliyet olarak kurulmuşsa bu okullar, onun sahibi o şirkettir ve onun ortaklarıdır. Bir dernek, bir vakıf veya o ülkedeki ortaklar aracılığıyla kurulmuşsa yine bir hükmi şahsiyete haizdir, onlara Türkiye'den hükmetmek, el koymak, elbette mümkün değildir."
Arınç, bazı gazete yazarlarının bu sistemi beğenmediklerini, "Kapansın", "El koyulsun" dediklerini dile getirerek, "Hatta savaş tamtamları içerisinde ellerinden, kalemlerinden kan damlıyor. Biz bunu yapamayız. Kendileri de yapamaz ama onlar yazılarında, köşelerinde veya televizyonlarında bazen bu sözleri söyleyebiliyorlar. Biz de hayretle dinliyoruz. Biz böyle bir şey yapmayacağız" dedi.
"Vakıf sistemi"
"Devletten devlete bir ilişki şeklinde eğitim konusunu düşünmediklerini" belirten Arınç, şunları söyledi:
"Bunun mutlaka bir gönüllülük, bir vakıf düşüncesi içinde olmasını arzu ediyoruz. Çünkü düşünün ki başka bir ülke, Türkiye'de belli amaçlarla bu tür okullar ve eğitim kurumları açmaya kalksa hepimiz kuşku içinde yaklaşırız. 'Bunun arka planında ne var acaba' deriz. Hükümetten hükümete ilişkilerde, ticari ilişkiler, siyasi ilişkiler, diplomatik ilişkiler vardır ama bir ülkenin, bir başka ülkede eğitim faaliyeti adı altında ne yapacağını, o ülkenin iç istihbaratının da devlet adamlarının da düşünmesi gerekir. Dolayısıyla açık ve şeffaf olmak zorundayız. Biz bir hükümetiz. Hükümetimiz de hukuk kuralları içerisinde faaliyetlerini devam ettirecek.
Bir defa, 'Buna ihtiyaç var mı' diye sorarsanız, evet, Sayın Cumhurbaşkanımızın da defalarca söylediği gibi, Sayın Başbakanımızın da bunu teyit eden ifadelerinden bildiğimiz gibi hükümetimizin de ortak kararı, Türkiye içinde ve dışında yeni, nitelikli bir eğitim faaliyetinin başlamasına ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyacı gidermek mecburiyetindeyiz ve olabildiğince bunun bir vakıf sistemi içerisinde, örnekleri de vardır biliyorsunuz, Yunus Emre Vakfı vb. gibi. Nasıl kurabilir, nasıl kaynak temin edebilir, bunlar nasıl denetlenebilir? Bu sistem üzerinde çalışıyoruz.
Bizim bugün söyleyebileceğimiz elbette şudur: Kuracağımız sistem, mutlaka vakıf olacaktır. İsmini de tespit ettik ama bugünden ismini söylemeye herhalde gerek yok. Bir vakıf, yani vakıf senedi olacak, mahkeme tescil edecek ve örneklerinde görüldüğü gibi mutlaka kamu desteğinde ama sivil bir yapılanma olacak. Kamu desteğinin bulunmadığı böyle ciddi bir vakfın ayakta durması da mümkün değildir. Ama pay olarak sorarsanız, herhalde yüzde 70'inin sivil bir yapılanma olması, yüzde 30'unun da kamu desteğinin bulunması gibi belki bir oran düşünülebilir."
Arınç, kurulacak sistem içinde her ülke açısından bir esnekliği düşündüklerini kaydederek, o ülkelerdeki eğitim çalışmalarına nasıl katkısı olacağının, ülkelerin şartlarını dikkate alarak, yapmayı arzuladıklarını aktardı.
Bu çalışmaların misyonerlik düşüncesiyle değil, eğitim diplomasisi veya kültürel diplomasi açısından değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Arınç, bu konularda fikir birliği içinde olduklarını vurguladı.
Arınç, "Şüphesiz böylesine büyük ve değerli organizasyonun hem altyapısını güçlü kılmalıyız hem de sistemini güçlü bir şekilde kurmalıyız, diye düşünüyorum. Çalışmaların devam etmesi ve Milli Eğitim Bakanımızın elindeki projeyi sonuçlandırması talimatını verdi, Sayın Başbakanımız. Önümüzdeki günlerde Bakanlar Kuruluna da ihtiyaç yok, bu konu üzerindeki görüşmeler, teknik anlamda sonuçlandığı takdirde, Sayın Milli Eğitim Bakanımızın sizlere dört dörtlük bir bilgi sunabileceğini şimdiden söyleyebilirim."
Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması
"İnsan Hakları Konseyi bünyesindeki Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması çerçevesinde Cenevre'ye gittiniz. Türkiye incelemesi esnasında söz alan devletlerin 'ağır eleştirilerde bulunduğu' yönünde basında haberler yer aldı. O toplantılarda neler konuşuldu" sorusu üzerine, Arınç, Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması'nın Türkiye'ye yabancı bir unsur olduğunu, buna, 2010'da o dönemde İnsan Haklarından Sorumlu Bakan Cemil Çiçek'in de katıldığını söyledi.
Cenevre'deki toplantıların çok başarılı geçtiğini, çok tebrik, takdir aldıklarını belirten Arınç, bunların rakamsal veri olarak da ortada olduğunu kaydetti.
Başta oturum başkanı Federal Almanya'nın ve Troyka'yı teşkil eden üç ülkenin temsilcileri olmak üzere bütün ülkelerin kendilerini kutladığını ifade eden Arınç, toplantıda, kendisinin bir konuşma yaptığını, sonrasında da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden temsilcilerin ayrı ayrı söz alarak, hem ön soruları cevaplandırdıklarını hem de gelişmeler konusunda birebir bilgi bilgi sunduklarını anlattı.
Türkiye'nin 280 civarında tavsiye kararı aldığını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
"122 ülke söz almak için kayıt yaptırmıştı. Bunlardan 110'u birer dakikalık sorularını eklediler. Bir kısmı ön soru şeklinde vermişti. Biz bunların tamamını dinledik, cevap vermeye çalıştık. Kapanış toplantısında, 280 civarındaki soru karşısında, 'Türkiye ne düşünüyor' denildiğinde, bunların analizlerini yapmıştık. Gördük ki bu tavsiyelerin büyük bir kısmını Türkiye esasen uyguluyor veya uygulamaya yeni başlamış durumda. Yani kabul edebileceğimiz... Bunların sayısı aklımda kaldığına göre 199'du. Yani 280 tavsiyenin 199'unu Türkiye, demokratikleşme süreci içerisinde, insan hakları bağlamında yaptığı gelişmelerle esasen kabul etmiş durumda. Bir kısmını, inceleyeceğiz, sonra size bilgi vereceğiz' dedik. Bu beşinci ayın sonuna kadar, bizim elimizdeki bir süreçtir. O konu, üzerinde tereddütler taşıdığımız konulardır, bir kısmı konusunda olumlu düşünüyoruz, bir kısmı konusunda da olabilirliği konusunda çalışma yapıyoruz. Bunlar hakkında, 'bunlara da evet diyoruz, tavsiye kararını kabul ediyoruz' da diyebiliriz, 'bunları kabul etmiyoruz' da diyebiliriz. Sanıyorum 26 tavsiyeye de kesinlikle hayır dedik. Bu da toplam soruların yüzde 5'ini şekil ediyor."
"Kötü bir algı operasyonu var"
"İnsan hakları karnemiz pekiyi deyince, bazılarının üzüldüğünü gördüm" ifadesini kullanan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"280 sorudan, sadece yüzde 5'ini reddetmiş olmakla Türkiye, yüzde 95'ini zaten uygulayan bir ülke olarak, insan hakları konusunda bize soru soran ülkelerin pek çoğundan çok daha iyi bir durumda. Peki niye bu reddettiğiniz ülkelerin tavsiyeleri var? Bir kısmı mecburen... Mesela Güney Kıbrıs bize soru yöneltiyor, bizim diplomatik ilişkimiz yok Güney Kıbrıs ile. Dinliyoruz ama diyoruz ki 'kusura bakmayın, sizi tanımadığımız için, sizin sorularınıza bizim cevap verme imkanımız yok.' Mısır, maksatlı sorular sordu. Ona da oturum içerisinde cevap verdik. Mısır'ın konuştuğunu bilmese bir insan, kendi ülkesinde olanları anlatıyor diyeceksiniz. Bugün 185 tane idam kararı vermiş olan Mısır, 'insan haklarını ihlal ediyor' diye Türkiye'den şikayet ederse adama gülerler. Bir kısmı Yunanistan'ın sorusuydu, Kıbrıs ile bağlantılı olarak. Sanıyorum 2-3 ülke de böyle Türkiye'nin uygulamak durumunda olmadığı bazı konuları tekrar tekrar ısıtıp, gündeme getiriyorlar, Türkiye'deki bazı örgütlerle paralel işbirliği yapmak suretiyle. Sorularına hiçbir şey demiyorum, herkes her şeyi sorabilir. Ama Türkiye'nin insan hakları karnesinde, sadece yüzde 5'lik şu veya bu sebeple kabul edemeyeceği bir engel varsa bunu da herkesin anlayışla karşılaması lazım."
Kendilerini, 20'den fazla ülkenin kutladığını, Türkiye'nin başarılarından söz ettiğini belirten Arınç, sorulara internet ortamından ulaşılabileceğini, kayıtların alınabileceğini söyledi.
Arınç, bu işe merak duyanların 110 ülkenin temsilcilerinin neler konuştuğunu görmesini istediğini dile getiren Arınç, "Türkiye'de insan haklarının ihlal edildiğine yönelik öylesine kötü bir algı operasyonu var ki sanırsınız bütün dünya Türkiye'den şikayet ediyor. Oysa 100 ülkenin, Türkiye'yi tebrik ve teşekkür ettiğini görmek, bizleri ayrıca mutlu etti. Başarılı bir sonuçla ülkemize döndük" diye konuştu.
"Bakanlar Kurulu kararında imzam var"
Birleşik Metal-İş işçilerinin grevinin ertelenmesi konusunda bazı bakanların imzalarının eksik olduğu yönünde haberlerin yapıldığını anımsatan Arınç, "Bunu, ben, bizzat imzaladım, Çünkü 29'unda biz geldiğimizde bunu imzaladık. Bütün kararnamelerin Bakanlar Kurulunda imzaya açılması diye bir kural yok. Bakanlar Kurulunda imzalayan olur, sonra elden dolaştırılır, onlar da imzalar. Sonra da Sayın Cumhurbaşkanımız, 30'unda imzayı atmış ve o gün mükerrer sayıda yayımlanmış. Cenevre'den döndükten sonra imza attığımı rahatlıkla söyleyebilirim, bir spekülasyona yol açmaması bakımından" dedi.
"Terör örgütü IŞİD elindeki ikinci Japon rehineyi de infaz etti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ürdünlü bir pilot son olarak IŞİD'in elinde. Türkiye'nin bu konuda Ürdün ile bir işbirliği, istihbarat paylaşımı yapması yapması söz konusu olabilir mi" sorusu üzerine, Arınç, şunları kaydetti:
"IŞİD bir terör örgütüdür. Bu örgütün insanlık dışı, böylesine alçakça, zalimane işlediği cinayetleri her zaman lanetliyoruz. Bütün bu cinayetler, bu örgütle ve bunun benzeri örgütlerle bütün ülkelerin ortak bir mücadele yürütmesi gerçeğini önümüze getiriyor. Bu sadece bir ülkenin tek başına yapabileceği, başarabileceği bir iş değil. Fevkalade üzgünüz, Japon halkının üzülmesinin yanında, Türk halkının da Japon halkıyla dayanışma içerisinde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Başbakanlarının ifadelerini gördüm. Bu insanlık dışı bir harekettir. Vahşi hayvanlar, sırtlan dahil, böylesine cinayetleri kolay kolay işleyemez. Fevkalade acı bir olay. Evet, videonun gerçek midir, değil midir tartışması bir tarafa ama buna benzer cinayetlerin işlendiğini bildiğimize göre, bu acının gerçek olduğunu söylemek mümkün."
Ürdünlü bir pilotun kaçırıldığına dair bir bilgiye sahip olmadığını belirten Arınç, daha önce Türk Hava Yolları pilotlardan ikisinin, başka bir örgüt tarafından kaçırıldığını ve Türkiye'ye teslim edildiğini anımsattı. Arınç, "Türkiye'den bir rica olmuşsa Türkiye'nin yardımı istenmişse istihbarat örgütümüz başta olmak üzere bütün imkanlarımızı bu konuda kullanabiliriz ancak bunun doğru olup olmadığını doğrusu bilmiyorum" ifadesini kullandı.
Çiftçilerin elektrik borçları
Arınç, bir gazetecinin, "Çiftçilerin elektrik borçlarının Bakanlar Kurulu kararıyla Ziraat Bankası kanalıyla tahsil edildiği iddiaları var. Bu konuyla ilgili detay verebilir misiniz" sorusu üzerine "hiçbir detay veremeyeceğini, böyle bir konunun Bakanlar Kurulunda görüşülmediğini" söyledi.
Arınç, "Geçtiğimiz hafta bir sorunuza belediyeler, kamu kurumları açısından bilgi vermiştim. O bilgilerim biliyorsunuz, doğrulandı ve bazı belediyeler yapılandırma içine girdiler. Uzlaşma suretiyle bir kısım faizlerin silinmesi, geri kalanın da ödenmesi şekliyle, galiba 8 belediyemiz zannediyorum, yoksa 6 mıydı, belli bir bölgemizin belediyelerinin kamuya olan borçlarında geldiğimiz noktayı ifade etmiştim. Sorduğunuz konu görüşülmedi, görüşülmediği için detaylarını bilmiyorum" dedi.
Bir gazetecinin, "Hükümetin başkanlık sistemiyle ilgili öne çıkan bir görüşü var mıdır? Seçim beyannamesinde bu konu gündemde olacak mı" sorusu üzerine Arınç, başkanlık veya yarı başkanlık konusunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gündeme getirdiğini kaydederek, şöyle konuştu:
"Bunun dışında da bazı milletvekili arkadaşlarımız, bakanlarımız ne kadar katkı sağladı, bilmiyorum ama genel başkan yardımcıları da veya komisyon başkanları da bildiğimiz eski düşüncelerini tekrar ediyorlar. Bu hükümetimizin düşüncesi anlamına gelmez. Bakanlar Kurulunda bu konu enine boyuna tartışılmış ve bir hükümet politikası veya kararı haline getirilmiş değildir. Bu konuda bir aciliyet de görmüyoruz. Seçime yönelik programımızı veya planlamamızı veya projelerimizi Sayın Beşir Atalay ile birlikte bir heyetin hazırladığını söyleyebilirim. Kendisi geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, bunun öncelikli bir konu olmadığını ama değerlendirildiğini, gerekiyorsa seçimlere yakın bir zaman içerisinde de bu konunun açıklanabileceğini söylemişti. Bugün Bakanlar Kurulunda görüşmediğimiz gibi geçen hafta da görüşmedik. Sanıyorum önümüzdeki haftanın gündemi içinde de olmayacaktır.
Buna yönelik bir hükümet politikası olabilir mi, derseniz, parti açısından buna belli bir ölçüde ihtiyaç olabilir. Çünkü biz bir hükümetiz, bir başbakanımız var. Başbakanımızın ve hükümetimizin bulunduğu parlamenter demokrasi içinde 2015 seçimlerine giderken başkanlık konusunda taşıdığımız düşünce ve fikrin kamuoyuna açıklanması bir ihtiyaç haline gelebilir. Ama bugün için bunu erken buluyorum."
Çipras'ın açıklamaları
Arınç, bir gazetecinin, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras'ın ilk resmi ziyaretini yaptığı Kıbrıs Rum kesiminde, yeniden müzakerelerin başlamasına Barbaros gemisinin Türkiye tarafından geri çekilmesini koşulunu getirdiğini belirterek, "Bu konuya ilişkin bir görüşme oldu mu? Hükümet, geminin geri çekilmesini, müzakerelerin tekrar başlaması için düşünür mü" diye sordu.
Toplantıda konunun görüşülmediğini ancak konuyu haberlerden takip ettiklerini bildiren Arınç, şunları söyledi:
"Sayın Çipras'ın yaptığı bizden farklı değildir. Türkiye'de bir hükümet kurulduğunda, başbakan göreve başladığında geleneksel olarak ilk ziyaret ettiği ülke KKTC'dir. Daha sonra da Azerbaycan ziyaret edilir. Sayın Çipras da göreve başladıktan sonra bizim yaptığımızı yapmış, o da Güney Kıbrıs'ı ziyaret etmiş, o ziyaretinde de bazı sözler söylemiş. Bir defa biz müzakere masasındayız. Çözüme ulaşmak için bu masadan netice almak konusunda kararlıyız. Dolayısıyla iç politikaya yönelik söylenmiş sözler sebebiyle ayrıca bir yorumda bulunmaya, bir eleştiri getirmeye ihtiyaç duymuyoruz. Orada yaşayan Türk uyruklu insanlar var, bunlar adanın belli bir bölgesinde. Parlamentoları var, hükümetleri var, egemenlik hakları var. Adanın sahip olduğu bütün zenginliklerin adada yaşayan insanlara ortak olarak paydaş olduğu bilgisi de düşüncesi de var.
Türkiye Cumhuriyeti'nin adanın belli noktalarında, kendi hukuki düzenlemeleri içerisinde bir gemisini dolaştırması bazı aramalar yapması hem ulusal hem uluslararası hukuktan kaynaklanan bir gelişmedir. Buna yönelik eleştiriler vardır, hatta Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sadece bu sebeple masadan kalkmıştır, bunu da ilan etmiştir. Bütün bunların Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerimizi bozacağı düşüncesinde değiliz. Ortak çözüm konusunda hem Türk hükümeti hem de KKTC hükümeti isteklidir, arzuludur. Adadaki gerçekleri dikkate alan bir çözümün bulunması için de yeni bir sürecin BM aracılığıyla başlamasına yardımcı olmaktadır. Bu ilk ziyaretlerde bu tür konuşmaların yapılması nasıl bizim tarafımızdan doğal karşılanıyorsa Yunanistan tarafından da yapılmasını doğal karşılamak lazım."
"Başkanın kıymetini Türkiye'nin bilmesi lazım"
"Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın mesajlarını nasıl yorumluyorsunuz? İş yüküyle ilgili sözleri oldu. Daha önce yoğun iş yükünü hafifletmek için hem Yargıtayda hem Danıştayda bazı düzenlemeler yapmıştınız. Böyle bir çalışma söz konusu mu" sorusu üzerine Arınç, Anayasa Mahkemesinin bu tür toplantılarına gitmeye özen gösterdiğini, yüksek yargıda göreve başlayan bir yeni üyenin, o sevinç içerisinde ant içmesini ve müteakiben yapılan konuşmaları her zaman takip ettiğini anlattı.
Kılıç'ın güzel bir konuşma yaptığını söyleyen Arınç, "Bugüne kadar da kendisiyle bazı konuların dışında her zaman saygı içerisinde olduk. Başarılı bir dönem geçirdiğini söyleyebilirim" dedi.
Arınç, 1-2 ay içinde emekli olacak Kılıç'a, emeklilik hayatında başarılar diledi.
Kılıç'ın, Türkiye'de demokrasiye, insan haklarına, fikir ve düşünce özgürlüğünün güçlenmesine geçmişten bu yana düşünceleriyle kararlarıyla katkı vermiş mümtaz bir insan olduğunu ifade eden Arınç, "Birileri biraz daha fazla eleştirmiş olabilir, birileri biraz daha fazla ileri gitmiş olabilir. Ama Sayın Başkanın kıymetini Türkiye'nin bilmesi lazım. Ümit ediyorum ki kendisinden sonra göreve başlayacak arkadaşımız da aynı çizgiyi sürdürecektir. Bugün ilk defa göreve başlayan arkadaşımız gibi" diye konuştu.
Arınç, Kılıç'ın açıklamalarına atfen, "yargıdaki iş yüküne" ilişkin sorusu üzerine, "Daha nasıl hafifleteceğiz? Sayın Başkanımızın söylediği konu, farklı bir konu. 12 Eylül 2010 referandumuyla Türk milleti yüzde 58 oy kullandı ve bireysel başvuru hakkını kabul etti. Bu Türkiye demokrasisinde bir devrimdir. Bireysel hak ve özgürlükler konusunda bir devrimdir. Ancak 2 yıl sonra takriben biz bunun uygulamasına geçebildik, 2012'nin Eylül ayıydı. O günden bu yana sene olarak tek tek söyledi, Sayın Başkan. Şu anda galiba 30 bin küsur var, 16 bini çıkmış galiba, 16 bini ellerinde" yanıtını verdi.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkanını Türk milletinin benimsediğini ifade eden Arınç, "Mülkiyet hakkından tutunuz, uzun tutukluluk hallerine kadar, adil yargılama hakkının ihlal edilmesine kadar her konuda karar verebilecek bir noktada. Yargıya olan güveni Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurulara verdiği kararlarla adeta gerçekleştirmiş" değerlendirmesinde bulundu.
Referandum öncesinden, bugüne kadar gelinen noktayı büyük başarı olarak gördüğünü dile getiren Arınç, Yüksek Mahkemenin yerinde olmayan talepleri ayıkladıklarını, bir kısmı üzerinde de raportör ve hakimlerin karar verdiklerini ifade etti.
Arınç, "Anayasa Mahkemesinin kendi yapısı içerisinde raportör ihtiyacı varsa veya diğer teknik bazı ihtiyaçlar söz konusuysa bunlar giderilebilir. Kaldı ki heyet halinde bunlara karar vermiyorlar, gruplar halinde bunları inceliyor. 5'li, 6'lı hakimler, zannediyorum, onlar karar veriyorlar. Yani dosya yükümüz bugün budur, daha da artabilir. Bu artacak taleplere karşı, bizim biraz daha güçlü olmamız gerekir diye söylemiştir. Ben şahsen öyle anladım" dedi.
Arınç ve gazeteci arasında ilginç diyalog
Bir gazeteci Arınç'a, "Fethullah Gülen'in öldüğüne" ilişkin iddialara atfen bir soru yöneltti. Soruya şaşıran Arınç ile gazeteci arasında şu diyalog geçti:
Gazeteci: "Cemaat lideri olarak bilinen Fethullah Gülen'in Eylül 2013 ayında öldüğü söyleniyor. Bununla ilgili çok ciddi..."
Arınç: "Nasıl?"
Gazeteci: "Hani, 2013 Eylül ayında"
Arınç: "Kim ölmüş?"
Gazeteci: "Fethullah Gülen'in öldüğü. Bununla ilgili de çok ciddi duyumlar var"
Arınç: "Allah Allah"
Gazeteci: "Bu konunun cemaat cephesinde çok büyük bir dağılma olacağı endişesi yaratacağı için gündeme getirilmediği söyleniyor. Şu anda gazetelerde de haber olmaya başlandı. 2014 yılı olarak geçiyor fakat kesin duyum 2013 Eylül ayı. Bu konuyla ilgili bir duyum aldınız mı?"
Arınç: "Çok şaşırttınız beni"
Gazeteci: "Çünkü hiçbir canlı görüntüsünün olmaması..."
Arınç: "Hani 1 Nisan olsaydı günlerden, herhalde belli bir amaçla böyle soruyorsunuz, diye düşünecektim. İlk defa sizden duyuyorum, ciddi de bulmuyorum. Şu ana kadar da siz konuşuncaya kadar da böyle bir şeyin ne dedikodusu ne de bir başka şekilde haberi, bilmiyorum arkadaşlara ulaştı mı, ilk defa. Yani ciddisiniz, değil mi, bu sorunuzda?"
Gazeteci: "Evet, gazetelerde de yayınlandı"
Arınç: "Hangi gazetelerde?"
Gazeteci: "Ege'nin Sesi gazetesi de haber yaptı"
Arınç: "Ege'nin Sesi mi? Ege'nin Sesi gazetesi?"
Gazeteci: "Evet, bu konuyla ilgili, hatta belgesi de var"
Arınç: "Ege'nin Sesi gazetesinin muhabiri misiniz?"
Gazeteci: "Hayır, değilim"
Arınç: "Ben böyle bir gazeteyi ilk defa duyuyorum. Yerel bir gazete mi?"
Gazeteci: "Yıllardır var bu gazete"
Arınç: "Allah Allah. Ben de Ege'nin çocuğuyum güya"
Gazeteci: "Kaç yıldır hem de... Yıllardır var bu gazete"
Arınç: "İzmir'de mi çıkıyor hanımefendi?"
Gazeteci: "Evet"
Arınç: "Allah sonumuzu hayır etsin. Kaynağınız Ege'nin Sesi gazetesi, öyle mi? Bu vesileyle onun ismini de duyurmuş, bir vesile propagandasını da yapmış olalım. Umarım 300 tirajlı bir gazetedir. Böyle bir haber orada yayınlandığı için gerçekten ciddi bulmamak gerekir. Ben zannediyorum ki şu gazete veya bu gazetede böyle bir haber var diyeceksiniz, ben de 'Bugüne kadar cahil kalmışım, özür dilerim' diyecektim. Ama haber kaynağınıza bakınca ciddi olmadığına şimdiden hükmettim. Başka bir soru var mı? Aman yarabbi, Allahım aklımızı korusun."
"Çocuklar, bana ilaç verin bu toplantıdan sonra"
Arınç, ilerleyen dakikalarda bir gazetecinin ikinci sorusunu yanıtlayacakken, "kafasının karıştığını" söyledi ve sorusunu tekrarlamasını istedi.
Arınç, "Ege'nin Sesi diye bir şey çıkardı, aklım başımdan gitti. Söyle Allah aşkına. Kızım sen, nasıl geldin bunlara, nasıl soruyorsun bunları? Adam ölmüş de 1 buçuk seneden beri... Allah Allah. Çocuklar, bana ilaç verin bu toplantıdan sonra, bu hanımefendi beni perişan etti" dedi.
Muhabir: Kurbani Geyik, Barış Kılıç, Mehmet Tosun