Özcan Deniz: Çok küçük yastan beri sinemaya merakliyim

Özcan Deniz yazip yönettigi, mutlu sondan sonra neler oldugunu anlatan ilk filmi Ya Sonra ile romantik komedide kivami tutturmus.

Özcan Deniz: Çok küçük yastan beri sinemaya merakliyim. Aydin’da büyüdüm. O zaman Aydin’daki iki sinemadan birinde erotik filmler oynatilirdi. Tasdöner Sinemasi... Yeni Sinema dedikleri sinemada da kit kanaat çekilen Yesilçam filmleri ve vizyon tarihi Avrupa’da Amerika’da çoktan kalkmis filmler oynatilirdi. Yasitlarim Tasdöner’e giderken, ben digerinde, tek basima, filmleri, dramalari, o dünyayi agzim açik seyrediyordum. Televizyonumuz bile yokken video aldim. Ama videoya kaset de koymak gerektigi, bir de televizyon gerektigi bilgisi inanin yoktu bende. Agabeyimle “Bu niye göstermiyor?” diye iki gün baktik.

Bu kadar zaman neden beklediniz?

Özcan Deniz: Sadece istemekle olan bir sey degil. Teknik birikime de ihtiyaç var. Birçok radyo-televizyon okuyan arkadasimizda, ‘Yillarca okuyoruz, bir film çekemedik. Elin türkücüsü gitti film çekiyor’ yaklasimi var. Ama inanin bu pratige dökülmeden, teknik bilgilerle olan bir sey degil. En azindan yönetmenlik.

Film ne zaman olustu kafanizda?

Özcan Deniz: ‘Dört Duvar Cehennem’ diye bir korku filmi yaziyordum. Çok yakin bir oyuncu arkadasim bosandi. Yillardir flört edilip bozulmayan iliski evlendikten bir sene sonra bozuldu. Bana tasindi. Alti ay, her gece kadin-erkek, evlilik, öncesi, sonrasi üzerine konustuk. Oradan senaryoyu çikardim. Sonra ‘Niye böyle bir film çekmiyoruz’ durumu oldu. Çünkü gerçekten yok. Bizde romantik komedi yapilmiyor degil ama hakkiyla yapilmiyor. Halbuki romantik komedi dünyada çok ciddi bir istir. ‘Pretty Woman’indan ‘Betty Blue’ya birçok klasik vardir. Aslinda ask-komedi bu, ‘romantik’ biraz daha sinirli geliyor bana.

‘Yine bir türkücü film çekiyor’ elestirisi gelecek endisesi oldu mu içinizde?

Özcan Deniz: Endise ve korkuyu unutacaksiniz, bir seye bulasiyorsunuz. Yaparken düsünmedim. Bitti, ‘Begenecek mi seyirci?’ diyorum. Seyirciden bahsediyorum ama… Diger taraftan, asla bir kalemde kabul görmeyecegimi biliyorum.

Ilk yarida ‘Özcan Deniz neredeyse feminist bir damar tutturmus’ dedim. Türkiye’den, evli bir erkegin sadece kendi hayatini yasamasini, bencilligini iyi çizmissiniz.

Deniz Çakir: Ben “Acaba erkekler bir kadin olarak yasadigim istirabi, bari izlerken anliyorlar midir? Yasarken anlamiyorlar izlerken de anlamiyor olabilir mi?” diye baktim erkeklere.

Bu sahneleri yazip çeken insan bir erkek en azindan...

Özcan Deniz: Erkekler hepsinin farkinda. Ama o taraflarini biraz seviyorlar. O ‘öküz’ taraflarini seviyorlar. Zaman zaman benim de yaptigim hatalar bunlar. Film aslinda erkegin gerçekçiligini de ortaya koyuyor. Bize de sürekli ‘Senin hayatinda neredeyim?’ gibi sorular sorup bunaltiyorsunuz. Finalde görüyorsun ki bütün hayatimi senin üstüne kurmusum, gittin, mahvoldum. Sürekli seni sevdigimi söylemek zorunda degilim ama bu içimde yok anlamina gelmiyor. Ifade etmiyorsam bu, erkeksi yapimdan.

Deniz Çakir: Çocukken de anne-babamizin bizi sevdigini biliriz ama dönüp baktigimizda keske daha çok ‘Seni seviyorum’ deseydi diyoruz.

Özcan Deniz: Erkek söylemez. Erkek böyle çok tezahürat etmez.

Tezahürata gerek yok, karsindakinin de bir hayati oldugunu unutmasa yeter...

Özcan Deniz: O erkegin tamamen çocuk olusuyla ilgili.

Güçlü bir kadin mi Didem sizce?

Deniz Çakir: Çok güçlü degil ama güçlü olabilme altyapisina sahip. Hayata dair birçok seyi kaçirdiginda ancak tepki koyabiliyor. Ama biz kadinlar biraz o kanma durumunu seviyoruz. Evlenince her sey bitiyor olayi da bana saçma geliyor. Benim anladigim evlilik, sonsuza kadar gitmeli. Anlasamiyorsan da bosanirsin ama bir daha evlenmem mesela. Açik açik konusuldugunda büyük sorunlar yasanacagini zannetmiyorum.

Bir sahnede iki kelime Kürtçe konusuyorsunuz. Çok naif duruyor ama özellikle konulmus gibi de...

Özcan Deniz: Adem’in köklerini görmemiz gerekiyordu. Hangi topraklardan geliyor ki modern, sehirde yasamis, doktor olmus olmasina ragmen hâlâ böyle bir adam... Bir de bir Kürt olarak, Kürtlerin filmlerde uyumsuz, sehirlesemeyen, sehre geldiginde karsidan karsiya geçemeyen, köydeyse teknolojiden anlamayan, dünyalasamayan insanlar olarak çizilmesinden çok sikildim. Bu adam Kürt, sehirli, egitimli, ülkesiyle problemi yok, karisi Egeli, babasi da anlayisli... Hayatimizda bir sürü Kürt isadami, politikaci, aydin varken, Kürt dendiginde aklimiza sürekli entegre olamayan insan modelinin gelmesi beni biraz sikti. Bir lokma da olsa ‘Bu adamin kökü buradadir ve böyle bir adamdir’ demek istedim. Filmde Lazlar var. Çok ortaya çikmiyor ama Didem ve ailesi Egeli. Egeli bir kiz, Kürt bir çocukla evli, yakin çevresi Istanbullu... Bir Amerikan filminde Hintli doktor, zenci soför, Çinli restoranci görüyorsunuz. Hiçbir siyasi mesaj yok. Sadece sunu anlatiyor: Burasi Amerika ve bunlardan olusuyor. Bizim Türk filmlerinde Kürt filmi çekilecekse doguya gidilir. Buradaysa Kürt mahallesinde, Lazlarla çekilecekse Karadeniz’de çekilir. Hepsinin bir arada oldugu, hiçbirinin birbiriyle problemi olmadigi bir film çok tasarlanmadi. Biraz bunlardan dolayi planladigim bir seydi.

Kürtçe biliyor musunuz?

Özcan Deniz: Aydin’da büyüdügüm için konusamiyorum. Ama anliyorum. Çok zengin ve güzel bir dil. Sarki söylerken kulaga çok hos gelen bir dil. Amcam Kürtler tarafindan iyi bilinen bir dengbejdir. Sesi karsisinda, oturup onu agzim açik izlerken hatirliyorum kendimi. Kürtçe ögrenmeyi çok istiyorum ama öyle bir yeteneksizligim var. Ingilizce bile ögrenemiyorum. Birinin bana ögretmesiyle hiçbir dili ögrenemiyorum. Gidip yasamam, konusmaya mecbur olmam lazim.

Sinemadaki referanslariniz kimler?

Özcan Deniz: Bana ilham veren Ertem Egilmez’dir. Onun sinemasinin samimiyetini yakalamaya çalistim, kadrajlarini biraz taklit ettim.

Dünyadan kimi takip ediyorsunuz?

Özcan Deniz: Filmi çekerken özellikle ilham aldigim bir yönetmen olmadi. Ama çok sevdigim Alejandro González Iñárritu var. Woody Allen’i çok seviyorum. Neredeyse bütün filmlerini izledim. Son dönem yaptigi daha dramatik, içine kendini koymadan çektigi filmler daha güzel geliyor.

 

Baris Falay: ‘Modern erkegin isi daha zor’

Senaryoyu okuduktan sonra ilk hissiniz?

B.F: Beni kisisel anlamda su heyecanlandirdi. Televizyonda tutucu bir anlayis var, seyircinin sizi hep bir önceki gibi görmek istedigini zannediyorlar. Hep sokak adami oynadim televizyonda. Dolayisiyla salon adami teklifi çok cazip geldi. Üstelik tiyatroda hep salon adami oynadim. Sarisin mavi gözlü birine, hiç sokak adamligini yakistirmadilar. O önyargilari sevmiyorum. Böyle bir teklifte bulunduysa benzer düsünüyoruz demek ki dedim.

Romantik-komedi olmasi nasil geldi?

B.F: Yurtdisinda gayet keyifli izledigimiz bir sürü örnegi var. ‘Dört Nikah Bir Cenaze’den ‘Pretty Woman’a... Bizde komedi fars agirlikli çalistigi için daha çok kaba güldürü yapiliyor. Bu bana çok keyifli gelmiyordu. Benim açimdan önemli olan türler degil, iyi proje.

Ekipte tek evli olan da sizsiniz bu arada...

B.F: Evet, bes yildir evliyim. Sunu ögrendim; bu konu hakkinda çok fazla konusmayacaksin, düsünmeyeceksin (gülüyor). Iki cinsin birbirini anlamasi gerçekten çok zor. Karsilikli tolerans daha sihirli bir cümle. Günümüz modern erkeginin çok daha büyük problemleri var. Çünkü önceki kusagi ciddi biçimde feodal. Bir anda çag atlamasi isteniyor günümüz modern erkeginden. Evet bir tarafi kabul ediyor bunu ama genlerinde yok öyle kodlamalar. Babadan öyle görmemis.

Kadinlar için de geçerli bu. Onlar çok daha kolay ayak uyduruyor degisime o halde...

B.F: Ama kadinda olumluya, rahata dogru erkekte rahatsizliga dogru bir gidis var. Eskiden babalarimiz disarida çok yoruluyordu ama eve gelince bir rahatliyordu. Simdi alani daraldi. Dolayisiyla günümüz modern kadinin daha dikkatli olmasinda fayda var.

nokta sinama 

İçerik Yanı Reklam 2